9 Şubat 2013 Cumartesi

Okullarda rehberlik hizmetleri


Devrim Akgündüz'ün

"Okullarda rehberlik hizmetleri" yazısı


Değişimin baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği 21. yüzyılda, eğitimde de çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Bilim ve teknolojideki gelişmeler eğitimi de yeniden şekillendiriyor. “Çağımız nasıl bireyler ister?” sorusundan yola çıkarak, “Çağımız hangi yetenekte yönetici, öğretmen, öğrenci ve denetmen ister?” sorularına cevap bulmamız gerekir.


Öğrenci profiline baktığımızda 21. yüzyıl öğrencileri, ünlü fütürist ve yazar Mark Prensky’nin deyimiyle dijital yerliler olarak adlandırılıyor. Bu öğrenciler analog herhangi bir şey görmeden tamamen dijital çağda doğup büyüdüler. Dolayısıyla öğrencilerle bundan bir kuşak önce doğup büyüyen nesil aynı özellikte değil.

John Dewey, “Eğer dün düşündüğümüz gibi bugün öğretiyorsak çocuklarımızın yarınlarını çalıyoruz demektir” diyor. Bu yüzden de dijital yerlilerin ve günümüz bireylerinin yapısına uygun eğitim ve öğretim tekniklerinin uygulanması, buna uygun yönetici ve öğretmen becerilerinin kullanılması gerekir.


Günümüzde öğretmenin ‘koç’, yöneticinin ‘ortak’ ve denetmenin ‘rehber’ olarak yeniden tanımlanması ve buna işlerlik kazandırılması büyük önem taşıyor. Ancak bu dönüşümün kağıt üzerinde olmaması aktif olarak uygulanması önemli. Bir diğer dönüşümün de motivasyon açısından yaşanması gerekir. Ünlü kariyer analistlerinden Daniel Pink Ted.com üzerinde gerçekleştirdiği The Puzzle of Motivation yani Motivasyon Bulmacası adlı konuşmasında mum deneyi ve bundan yola çıkarak motivasyon çeşitlerinden örnekler veriyor.

Pink, konuşmasında hikaye anlatmayıp gerçek olaylardan örnekler vererek günümüzde artık havuç-sopa yani dışsal motivasyon tekniği olarak uygulanan ödül ceza sisteminin bir işe yaramadığını söylüyor. Bunun yerine içsel motivasyonu tetikleyecek uygulamaların performans üzerinde çok daha etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Yine mi okula gitmem gerekiyor?


Bugün okullar güneş doğmadan uyanan ve hazırlanıp kendi kendine “Benim okulda ne işim var, Yine mi okula gitmem gerekiyor?” diyen öğrencilere sahip. Okulların eğlenceli bir hale getirilmesi ve öğrencilerin okula, sınıfa bağlanmalarını sağlamak gerekiyor.

Yeni dijital nesil teknolojiyi çok iyi kullanabilirken okullarda teknolojinin eğitime entegrasyonu önemli zafiyet noktalarımızdan bir tanesi. Bununla ilgili çeşitli projeler üretiliyor. Bunlardan bir tanesi de Fatih Projesi. Fatih Projesi’nde yapılan en büyük hatalardan bir tanesi, teknolojinin eğitim ve pedagoji için bir araç olması gerekirken pedagojinin önüne geçirilmesidir.

Diğer taraftan öğretmenlerin teknolojinin eğitimde nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili bilgi ve uygulama düzeyleri zayıf. Dijital nesli kazanmak istiyorsak teknolojiyi bilen ve doğru uygulayan öğretmenlere ihtiyacımız var. Bundan nedenle de öğretmenlerimizin eğitimde teknoloji kullanımı ve materyal geliştirme üzerine ciddi bir eğitimden geçirilmesi gerekir.

Denetimlerde okul yönetimleri daha aktif olmalı


Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmenler için eğitim ve öğretim ile ilgili denetim uygulamalarının denetmenler tarafından yapılması yerine okul yönetimlerinin denetimde daha aktif görev almaları ve bu görevlerini standart ölçütlere dayalı olarak gerçekleştirmeleri daha iyi bir denetimi de getirecektir. Birçok öğretmenin denetmenlerle ilgili iyi bir anısı yok. Bunun sebeplerinden bir tanesi denetmenlerin daha çok hata bulmaya yönelik yaklaşımları.

Böyle durumlar kişisel motivasyonu azaltıp kişinin verimliliğini aşağılara çekiyor. Daniel Pink’in motivasyon bulmacası isimli konuşmasında da belirttiği gibi bu yöntem demode oldu ve çalışmıyor. Bu yöntem yerine hataların düzeltilip tekrar edilmemesine yönelik bir yöntemin getirilmesi gerektiği açıktır.


Bir diğer konu da denetmenlerin mevzuat bilgilerinin çok iyi, ancak alan bilgilerinin yeterli olmaması. Böyle bir durumda yapılacak rehberlik ve denetim uygulamaları, daha fazla mevzuat açısından değerlendirmeye yol açıyor. Öğretmen yeterlilikleri ile ilgili değerlendirme eksik kalıyor.

Türkiye’de öğretmenliğin en önemli sorunlarından bir tanesi öğretmen yeterliliği. Amerika Birleşik Devletleri’nde öğrenciye üniversiteye kabul edilmeden önce, üniversiteyi bitirirken ve geçici öğretmenlik sertifikasını aldıktan sonra çalışma esnasında yeterlilik açısından çeşitli testler uygulanıyor. Öğretmen sürekli çalışma sertifikası alabilmek için ya master yapıyor ya da belli bir krediye eşdeğer eğitim alıyor.

Türkiye’de maalesef böyle bir yapılanma yok. Böyle bir sistemin Türkiye’de de uygulanması yeterli olmayan öğretmenlerin sistemden alınması gerekir. Tüm öğretmenlerin yeterliliğini sağladıktan sonra kariyer basamakları yeniden düzenlenebilir. Sistemde sürekli yeterli olarak kalan ve kendini geliştiren öğretmenler için sınav şartı olmadan 10 yılını dolduranlara uzman öğretmen, 20 yılını dolduranlara başöğretmenlik verilmesi kanaatimce daha uygun olur.

Etkili bir denetim ve rehberlik faaliyeti


Denetmenler etkili bir denetim ve rehberlik faaliyeti gerçekleştireceklerse öğretmen yeterlilikleri ile ilgili çalışmalar öncelikli amaç olmalı. “Şu evrakın var mı?”, “Bu raporun var mı? gibi sadece mevzuatın talep ettiği istemler yerine öğretmenlerin eğitim öğretim faaliyetleri ile ilgili yeterliliklerini sorgulayacak uygulamalara yer verilmeli.

Aslında öğretmenlerin yeterlilikleri ve rehberlik ihtiyaçlarının akademik çevrelerce yapılması daha yararlı bir uygulama olabilir. Buradaki sorun ise akademik çevrelerin sınıf ve okul ortamı ile yaşadığı kopukluklar. Daha doğru ifade edecek olursak, üniversitelerin eğitim fakültelerinde öğretilen ile Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki (MEB) uygulama arasında bir kopukluk olması. MEB ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) işbirliği ile aşılabilecek bu sorun çözüldükten sonra öğretmen rehberlik faaliyetleri akademik kurullara bırakılabilir.


Rehberlik faaliyetlerinin kısa süreli dönemlerle ve ihtiyaç durumlarında yapılması gerekiyor. Rehberlik faaliyetlerinde üzerinde durulması gereken en önemli nokta, eğitim ve öğretim faaliyetleridir. Bugün öğretmenlerin üzerinde bulunan yük çok ağır. Plansız uygulamalar, kapasite kullanımını gözönünde bulundurmadan yapılan projeler, tepeden inme “Dostlar alışverişte görsün!” uygulamaları öğretmenlerin eğitim ve öğretim faaliyetleri yapmasını engelliyor.

Bu yüzden de öğretmenin eğitim ve öğretim işlerine yoğunlaşmasını sağlayacak şekilde bir rehberlik planlanmalı. Rehberlik faaliyetleri yapacak kişilerin sadece mevzuat uzmanı değil aynı zamanda alan uzmanı olan kişiler olması da önemli. Bir öğretmene rehberlik yapacak kişi o öğretmenden daha fazla alan ve uygulama bilgisine sahip olması gerekir ki öğretmende bir fark yaratabilsin. Hatta rehberlik yapacak kişilerin, iyi bir motivatör ve etkili iletişim teknikleri gibi becerilere de hakim olması lazım. Yapılacak rehberlik faaliyetlerinin içsel motivasyonu arttıracak şekilde yapılması tercih edilmeli.

Eğitim modelinin revizyona ihtiyacı var


Bir eğitimci ve akademisyen olarak şu tespiti yapmamın yanlış olmadığını düşünüyorum. 2004’te yapılandırmacı modele geçtiğimizden bu yana değişen çok bir şey olmadı. Hala yeni öğrenme modeli diye konuşanlar var. Ancak eğitim modelinin ciddi bir revizyona ihtiyacı var. Eğer yapılandırmacı model uygulanmaya devam edecekse, öğretmenlerin yapılandırmacılık kuram ve uygulamalarını çok iyi öğrenmesi, benimsemesi ve uygulaması gerekir. Yapılandırmacılık sürecin değerlendirilmesi gerektiğini söylerken, şu anda sonucun değerlendirildiği bir sistemle karşı karşıyayız.

Diğer taraftan öğretmenlerin değerlendirme bilgilerinin de zayıf olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden öğretmenlere değerlendirme yöntemleri ile ilgili rehberlik faaliyetlerinin uygulamalı şekilde yapılması gerekiyor.


Son yıllarda eğitimle ilgili birçok araştırma yapılıp, sorun tüm boyutlarıyla ve bileşenleriyle ele alınıyor. Çeşitli bilimsel raporlar yayınlanıyor. Bunlardan bazıları da OECD ve diğer belli başlı ülkelerin katıldığı PISA (Program for International Student Assessment-Uluslararası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı) ve TIMSS (Trends in International Mathematics and Science Study-Uluslararası Matematik ve Fen Başarısını Belirleme Programı) gibi uluslararası değerlendirmelerdir.

Özellikle fen ve matematik alanlarında yapılan değerlendirmeler, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu çarpıcı bir şekilde işaret ediyor. Sonuçları yakın bir zamanda açıklanan TIMSS 2011 sınavında ülkemiz yine 500 puan ortalamasının altında kalarak 35’inci ve 36’ncı sıralarda yer aldı. Singapur, Kore, Tayvan, Finlandiya gibi ülkelerin en başlarda yer aldığı sınav sonucunda ülkemiz öğrencilerinin analitik düşünme becerileri ve muhakeme etme yeteneklerinin son derece zayıf olduğu görüldü. Bu sonuç öğrencilerimizin başarısızlıkların yanı sıra öğretmen, yönetici, denetmen ve eğitim politikası üretenlerin başarısızlığını da ortaya koyuyor.

Analitik düşünmeyi sağlayacak eğitime önem verilmeli


Öğretmenlerimizin, öğrencilere özgüven kazandıracak, analitik düşünmelerini sağlayacak ve muhakeme yeteneğini arttıracak eğitim-öğretim faaliyetlerine önem vermesi gerekiyor. Bu konuda da bir eğitim ve rehberlik eksikliği olduğu açık. Başlarda yer alan ülkelerin öğrencilerine baktığımızda bu yeteneklerin var ve yeterli düzeyde olduğunu aynı zamanda bu ülkelerin inovasyona en fazla önem veren ülkeler olduğunu görüyoruz. Demek ki bu ülkelerdeki inovasyon, eğitim de dahil olmak üzere tüm alanları etkiliyor ve bu da analitik düşünen ve muhakeme yeteneği gelişmiş bireylerin yetişmesine imkan sağlıyor.

Öğretmenlere inovatif öğrenme yöntemleri aktif bir biçimde gösterilmeli. Elbette bunu gösterecek kişinin de böyle bir yetkinliğe sahip olması önemli. Eğitimde inovasyon, eğitimi yeniden şekillendirecek olgulardan biridir. Yöneticilerin, öğretmenlerin ve denetmenlerin de “Eğitimde inovasyon nedir?” ve “Nasıl gerçekleştirilir?” sorularına cevap vermeleri, kendilerini bu alanda yetiştirmesi gerekiyor.

Okullarda inovatif etkinliklerin sayısının artması teşvik edilmeli. Elbette bu inovatif öğretmen ve yöneticiler ile mümkün olacak. Bu kapsamda denetmenlerin rehberlik faaliyetlerinde üzerinde durmaları gereken konulardan bir tanesi de öğretmen ve yöneticilerin inovatif bireyler olmalarına destek olmaktır.

Standart testlerle değerlendiriliyorlar


Ülkemizde devlet okullarında çoğunlukla öğrencilerin kendi öğrenme hızlarına göre bir eğitim verilmiyor ve aynı standart testlerle değerlendiriliyorlar. Her çocuğa kendi öğrendiği şekilde eğitim vermemiz gerekiyor. Ancak öğrenme hızı düşük olan öğrencilerle özel eğitime muhtaç öğrenciler birbirine karıştırılıyor.

Finlandiya gibi uluslararası sınavlarda en başlarda yer alan ülkelerde, okullarda özel eğitim öğretmenlerinin görev yaptığı özel eğitim sınıfları var. Ülkemizde ise özel eğitime muhtaç çocuklar, özel eğitime tabi tutulmuyor. Bu öğrencilerin akranlarıyla aynı sınıfta tutulması çeşitli disiplinsizliklere ve diğer öğrencilerin de öğrenmelerine zaman zaman engel durumlar teşkil ediyor. Bu öğrencilerin sınıfta akranlarıyla olmaması gerektiği çıkarımı yapılmamalı. Sınıfta ve özel eğitim sınıflarında yapılacak karma bir öğrenme modeli, daha iyi bir öğrenme sağlayabilir. Öğrenme hızı düşük olan öğrencilerin eğitimi için mevzuat dayatması yerine bu süreci nasıl yöneteceklerine yönelik eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi gerekiyor.


Rehberlik faaliyetlerinin yüz yüze etkileşimli olarak yapılması, öğretmenlerin hatalarını bulmak yerine hataları avantaja dönüştürebilecekleri şekilde yapılması önemli. Uzaktan eğitimle yapılacak rehberlik faaliyetleri hiçbir şekilde amacına ulaşmayacak. Zaten uzaktan eğitimin bazı avantajları olmasına rağmen oldukça fazla dezavantajının olduğu bilimsel çalışmalarda ortaya konuldu.

Rehberlik faaliyetleri için grup çalışması yöntemleri de kullanılabilir. Teorik bir şekilde yapılan, iletişimin olmadığı, daha çok sunum şeklinde yapılan faaliyetler yararlı olmuyor. Çeşitli konular için atölye çalışmaları (workshop) daha etkili bir eğitim ve rehberlik faaliyeti sağlayabilir.

Toparlayacak olursak, Milli Eğitim Bakanlığı şu an uygulanan eğitim politikalarını gözden geçirerek 21. yüzyıl becerileri açısından revize etmeli. Bu yenilenmenin sadece eğitim politikaları açısından değil, insan kaynakları yönetimi uygulamaları açısından da gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Kaynaklar:

• Marc Prensky, (2001) “Digital Natives, Digital Immigrants Part 1”, On the Horizon, Vol. 9 Iss: 5, pp.1 – 6
• Daniel Pink, (2009). The Puzzle of Motivation-www.ted.com/talks/dan_pink_on_motivation.html              
• Nezahat Güçlü, Mustafa Bayrakçı, (2004). Amerika Birleşik Devletleri Eğitim Sistemi ve Hiçbir Çocuğun Eğitimsiz Kalmaması Reformu, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt:5, Sayı:2 (51-64)
• TIMSS, (2012). Trends in International Mathematics and Science Study. http://timssandpirls.bc.edu/timss2011/index.html
• Ali Eraslan, (2009). Finlandiya’nın PISA’ daki Başarısının Nedenleri: Türkiye için alınacak Dersler Necatibey Eğitim Fakültesi Elektronik Fen ve Matematik Eğitimi Dergisi (EFMED) Cilt 3, Sayı 2, sayfa 238-248.