7 Şubat 2013 tarihli yazısı "Eğitimciler kendini mi kandırıyor?"
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22540276.asp?utm_source=hurriyet&utm_medium=yazarlar&utm_campaign=yazarsonyaz
15 Kasım 2012 tarihli yazısı "İnsan nasıl mutlu olur?"
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21928053.asp
28 Şubat 2012 tarihli yazısı "Gerçek mutluluğa nasıl ulaşılır?"
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22703289.asp
28 Şubat 2013 Perşembe
26 Şubat 2013 Salı
17 Şubat 2013 Pazar
Okul Sistemi
Okullar torna tezgahı gibi şekillendirici olmak yerine yaratıcılığı geliştirici, sorgulamayı özendirici olmalıdır.
16 Şubat 2013 Cumartesi
Halk öğretmeni Wilhelm Snelman (Prof. Dr. Cihan Dura)
John Wilhelm Snelman
(1806-1881), çağının ünlü bir bilim adamı, derin bir filozofu, tanınmış
bir siyasetçisiydi. Ancak onun asıl şöhreti Fin kültürünü yaratan halk
öğretmeni olmasından, arkadaşlarıyla birlikte sürekli ve yılmadan
çalışarak” bataklıklar ülkesi”ni, Finlandiya’yı “beyaz zambaklar
ülkesi”ne çevirmesinden ileri gelir.

I) Snelman çağının yeni yetişen Fin aydınlarının en önemli temsilcisi idi. En büyük tutkusu halkın aydınlanması idi. Ancak biliyordu ki bunu tek başına ve oturduğu yerde başaramazdı, Aynı tutkuyla yanan, yetenekli insanları toplamalıydı çevresine ve onları harekete geçirmeliydi. Düşündüğünü yaptı: Bir araya getirdiği birkaç genç öğretmen, din adamı, avukat ve memurla, halk kitlelerinin aydınlanması için adeta bir seferberlik ilan etti[i].
Karşısına aldığı bu bir avuç yol arkadaşına şöyle sesleniyordu:
“Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size iyi bir maaş almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kâğıt ve domino oynamanız için okutup eğitim sağlamadı. Bu durumda siz aydın değil de, ancak küflü aydın oluyorsunuz. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini, halkın vicdanını uyandırmak zorundasınız. Halkın düşüncesini uyandırmalısınız; köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır? Bunlar için eğitmek zorundasınız.
I) Snelman çağının yeni yetişen Fin aydınlarının en önemli temsilcisi idi. En büyük tutkusu halkın aydınlanması idi. Ancak biliyordu ki bunu tek başına ve oturduğu yerde başaramazdı, Aynı tutkuyla yanan, yetenekli insanları toplamalıydı çevresine ve onları harekete geçirmeliydi. Düşündüğünü yaptı: Bir araya getirdiği birkaç genç öğretmen, din adamı, avukat ve memurla, halk kitlelerinin aydınlanması için adeta bir seferberlik ilan etti[i].
Karşısına aldığı bu bir avuç yol arkadaşına şöyle sesleniyordu:
“Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size iyi bir maaş almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kâğıt ve domino oynamanız için okutup eğitim sağlamadı. Bu durumda siz aydın değil de, ancak küflü aydın oluyorsunuz. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini, halkın vicdanını uyandırmak zorundasınız. Halkın düşüncesini uyandırmalısınız; köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır? Bunlar için eğitmek zorundasınız.
Sir Ken Robinson 2010 TED Konuşması
Sir Ken Robinson, yaratıcılığı (baltalamaktan ziyade) besleyen bir
eğitim sistemi yaratma ülküsünü eğlenceli ve son derece sürükleyici bir
üslupla bizlerle paylaşıyor.
14 Şubat 2013 Perşembe
Empati ne zaman zararlıdır? (Özgür Polat'ın güzel yazısı)
Empati becerisi olmayan kişilerin, diğer insanlar ile sağlıklı bir ilişki kurması mümkün değil.
Hatta topluluk içinde yaşayan insanoğlu için empati o kadar önemli ki; beynimizde bu mekanizmayı mümkün kılan, diğer canlılarda olmayan ‘ayna
nöronlar’ var.
Ama empatinin zararlı olduğu durumlar da mevcut.
Yüksek empati, zararlarını hem iş dünyasında, hem çoçuk yetiştirmede, hem de ilişkilerde gösteriyor.
13 Şubat 2013 Çarşamba
ABD Başkanı Barack Obama Birlik Konuşmasında Eğitimle İlgili Ne Söyledi?
ABD Başkanı Barack Obama, 12 Şubat 2013’te ABD Kongresinde yaptığı, Birlik Konuşmasında Eğitimle İlgili şunları söyledi:
..
Üretimdeki inovatif yaklaşımlar, enerji, yapılaşma ve imar ve tüm bunlar, girişimciye destek olacak ve küçük işletmeler gelişecek ve yeni iş olanakları yaratılmış olacak.
Fakat en önemli meselemiz, bu işlerde istihdam edeceğimiz vatandaşlarımızın, bu işlerde gerekli olacak iş becerisi ve eğitimi ile donatabilmemizdir.
Bu da ancak, erken yaşlarda olasıdır. Bütün araştırmalar göstermektedir ki, bir çocuk ne kadar erken öğrenebilirse, o kadar daha çok yol alabilir. Fakat şu anda 4 yaşındaki çocuklarımızın ancak 3/10’ü nitelikli okul öncesi eğitimi alabiliyor. Çoğu orta sınıf aileler, birkaç yüz dolarlık özel okul öncesi öğrenim ücretini dahi karşılayamaz durumda. Okul öncesi eğitime en çok gereksinimi olan düşük gelirli ailelerin çocukları, okul öncesi eğitimden mahrum kalıyor ve bu da bundan sonraki tüm hayatlarını gölgeliyor.
Bu nedenle, bu gece, tüm ülkede nitelikli okul öncesi eğitime her bir çocuğumuzun tek tek ulaşabilmesi için çalışacağımıza söz veriyorum. Bu da bizim yapabileceğimiz bir şey. Okul öncesi için harcayacağımız her 1 dolar, ileride, okul başarılarını artırmak, ergen gebeliklerini önlemek, hatta okullarda şiddet suçlarını azaltmak için harcayacağımız her 7 doları tasarruf etmemizi sağlayacaktır.
..
Üretimdeki inovatif yaklaşımlar, enerji, yapılaşma ve imar ve tüm bunlar, girişimciye destek olacak ve küçük işletmeler gelişecek ve yeni iş olanakları yaratılmış olacak.
Fakat en önemli meselemiz, bu işlerde istihdam edeceğimiz vatandaşlarımızın, bu işlerde gerekli olacak iş becerisi ve eğitimi ile donatabilmemizdir.
Bu da ancak, erken yaşlarda olasıdır. Bütün araştırmalar göstermektedir ki, bir çocuk ne kadar erken öğrenebilirse, o kadar daha çok yol alabilir. Fakat şu anda 4 yaşındaki çocuklarımızın ancak 3/10’ü nitelikli okul öncesi eğitimi alabiliyor. Çoğu orta sınıf aileler, birkaç yüz dolarlık özel okul öncesi öğrenim ücretini dahi karşılayamaz durumda. Okul öncesi eğitime en çok gereksinimi olan düşük gelirli ailelerin çocukları, okul öncesi eğitimden mahrum kalıyor ve bu da bundan sonraki tüm hayatlarını gölgeliyor.
Bu nedenle, bu gece, tüm ülkede nitelikli okul öncesi eğitime her bir çocuğumuzun tek tek ulaşabilmesi için çalışacağımıza söz veriyorum. Bu da bizim yapabileceğimiz bir şey. Okul öncesi için harcayacağımız her 1 dolar, ileride, okul başarılarını artırmak, ergen gebeliklerini önlemek, hatta okullarda şiddet suçlarını azaltmak için harcayacağımız her 7 doları tasarruf etmemizi sağlayacaktır.
Öğretmek Sevmekle Başlar
Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yasayan 200 erkek çocuğunun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrenciler hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve ayni çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176´sinin olağanüstü bir basari gösterip, avukat, doktor ya da iş
adamı olduklarını ortaya çıkardılar.
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yasadıkları için, her biriyle buluşma sansı oldu.
“O koşullarda nasıl bu kadar basarili oldunuz?” sorusuna verdikleri cevap hep ayniydi: “Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde.”
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hala dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, basarili birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
“Çok basit” dedi, “Ben o çocukları çok sevdim.”
9 Şubat 2013 Cumartesi
Otoriter Eğitimden Organik Eğitime
Türkiye’de eğitim 4+4+4 Eğitim Reformu, MEB Teşkilat kanununda
yapılan değişiklikler, Milli Güvenlik Bilgisi derslerinin kaldırılması,
resmi geçit törenlerinde yapılan düzenlemeler, seçmeli Kürtçe ve Kur’an
dersleri, Aleviliğin müfredata girmesi ve son olarak da öğrencilere
tanınan kıyafet serbestliği gibi bir takım yeniliklerle uzun süredir
ülke gündeminden düşmüyor. Türkiye’de eğitimle sık oynadığına, eğitimin
bir yapboza çevrildiğine dair üretilmiş yaygın bir ezber vardır. Oysa bu
bir yanılsamadan ibarettir. Zaman zaman teknik birtakım değişiklikler
yapılmış olsa da eğitimin yapısal sorunlarına dönük neredeyse 80 yıldır
hiç oynanmamış bilakis muhafaza edilmiştir. Eğitimin yapısal sorunlarına
dönük ancak son yıllarda birtakım reformlar yapılmaya başlanmıştır.
Türkiye otoriter, tektip ve ideolojik eğitimden artık kurtulmak
durumundadır. Ve çocukların doğal gelişimine uygun, özgürlükçü ailelere
tercih imkânı sunan yeni ve farklı bir eğitim modelleriyle yola devam
etmelidir.
Bilindiği gibi klasik/otiriter eğitim anlayışında öğrenme süreçleri hiyerarşik bir yapılanmada, planlı, programlı ve öğretmen kontrollü yapılır. Çocuklar ilgi, yetenek, beceri ve meraklarına göre değil yaşlarına göre sınıflandırılır. Bu tür ortamlarda “çocuklara da gelecek olarak” bakılır. Bu otokratik eğitim anlayışından kalma bir alışkanlıktır. Çünkü çocukları gelecek olarak bakmak onlar üzerinde bir hesabımız olduğunu açık eder. Bu bakımdan onları gelecek olarak bakmak yerine “çocuk” olarak değerlendirmek ve öğrenme süreçlerini ona göre dizayn etmek gerekir. Buda ancak “organik eğitim modeliyle” yani çocukların doğal gelişime zarar vermeyen öğrenme metotlarıyla mümkündür. Bilindiği gibi klasik eğitim anlayışında eğitim standart modellerle üsten alta kumanda edilerek yürütülür. Ken Robinson’un da ifadesiyle “ fast food” modeli gibidir. Oysa organik eğitim anlayışında çocuklara Russell’in de yaklaşımıyla tıpkı bir bahçıvanın bitkisine baktığı gibi bakılır. Yani çocuk içsel bir doğaya sahip olan ve uygun hava, toprak ve ışık sağlandığında takdire değer bir biçim geliştirecek olan bir şey olarak değerlendirir. Bugün nasıl bir bahçıvan ürünü erken ya da geç yetiştirmek uğruna ona birtakım kimyasal ilaçlar aşılıyor ve bu yolla kamu sağlığına zarar veriyorsa aynı şekilde bir çocuğa da doğal gelişimine uygun düşmeyen birtakım militarist uygulamalar, öğrenme modelleri ve farklılıklara önyargılı olarak yetişmesine zemin hazırlayan teptip bir düşünce aşılandığında insanlığa zararlı bireylerin yetişmesine sebep olunur.
Bilindiği gibi klasik/otiriter eğitim anlayışında öğrenme süreçleri hiyerarşik bir yapılanmada, planlı, programlı ve öğretmen kontrollü yapılır. Çocuklar ilgi, yetenek, beceri ve meraklarına göre değil yaşlarına göre sınıflandırılır. Bu tür ortamlarda “çocuklara da gelecek olarak” bakılır. Bu otokratik eğitim anlayışından kalma bir alışkanlıktır. Çünkü çocukları gelecek olarak bakmak onlar üzerinde bir hesabımız olduğunu açık eder. Bu bakımdan onları gelecek olarak bakmak yerine “çocuk” olarak değerlendirmek ve öğrenme süreçlerini ona göre dizayn etmek gerekir. Buda ancak “organik eğitim modeliyle” yani çocukların doğal gelişime zarar vermeyen öğrenme metotlarıyla mümkündür. Bilindiği gibi klasik eğitim anlayışında eğitim standart modellerle üsten alta kumanda edilerek yürütülür. Ken Robinson’un da ifadesiyle “ fast food” modeli gibidir. Oysa organik eğitim anlayışında çocuklara Russell’in de yaklaşımıyla tıpkı bir bahçıvanın bitkisine baktığı gibi bakılır. Yani çocuk içsel bir doğaya sahip olan ve uygun hava, toprak ve ışık sağlandığında takdire değer bir biçim geliştirecek olan bir şey olarak değerlendirir. Bugün nasıl bir bahçıvan ürünü erken ya da geç yetiştirmek uğruna ona birtakım kimyasal ilaçlar aşılıyor ve bu yolla kamu sağlığına zarar veriyorsa aynı şekilde bir çocuğa da doğal gelişimine uygun düşmeyen birtakım militarist uygulamalar, öğrenme modelleri ve farklılıklara önyargılı olarak yetişmesine zemin hazırlayan teptip bir düşünce aşılandığında insanlığa zararlı bireylerin yetişmesine sebep olunur.
Okullarda rehberlik hizmetleri
Devrim Akgündüz'ün
"Okullarda rehberlik hizmetleri" yazısı
Değişimin baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği 21. yüzyılda, eğitimde de çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Bilim ve teknolojideki gelişmeler eğitimi de yeniden şekillendiriyor. “Çağımız nasıl bireyler ister?” sorusundan yola çıkarak, “Çağımız hangi yetenekte yönetici, öğretmen, öğrenci ve denetmen ister?” sorularına cevap bulmamız gerekir.
Öğrenci
profiline baktığımızda 21. yüzyıl öğrencileri, ünlü fütürist ve yazar
Mark Prensky’nin deyimiyle dijital yerliler olarak adlandırılıyor. Bu
öğrenciler analog herhangi bir şey görmeden tamamen dijital çağda doğup
büyüdüler. Dolayısıyla öğrencilerle bundan bir kuşak önce doğup büyüyen
nesil aynı özellikte değil.
Hatalarımızdan Nasıl Öğrenebiliriz?
Her ne kadar, yazının başlığı “Hatalarımızdan Nasıl Öğrenebiliriz?”
olsa da, Diana Laufenberg’in vermek istediği mesaj “hatalar” üzerine
olsa da, videoyu izlerken farklı bir olay dikkatimizi çekti. Pek de ilgi
duyulacak bir ders olmasa da, Öğretmenin bu videoda öğrencilerini
mükemmel bir öğrenme sürecine sokup, proje tabanlı öğrenmeyi nasıl
uyguladığına şahit oluyorsunuz. Bu yüzden, videoyu sonuna kadar izleyip,
öğrencilerin çok ilgili olmadıkları bir derse dahi nasıl ilgi duyup, bu
ders ile ilgili nasıl harika çalışmalar yaptıklarını Diana
Laufenberg’den dinleyin. Unutmadan, ülkemizde verilen proje-performans
görevleri ile videodaki görevleri de mukayese etmeyi ihmal etmeyin.
4 Şubat 2013 Pazartesi
Öğretmeni şikayet ederken iki kere düşünün!
Öğretmenler hakkında her gün yüzlerce yazılı şikayet
dilekçesi ve yine Bimer ve Alo 147 aracılığıyla sayısız şikayet
yapılıyor. Bu şikayetler neticesinde öğretmenler hakkında inceleme
soruşturma açılıyor. İnceleme soruşturmanın yapılmasından sonra hakkında
iftira ve haksız isnat yapılan öğretmenleri korumak devletin en asli
görevidir. 657 sayılı DMK 25. maddesi ile bu konuda devlet memurları
koruma altına alınmıştır. Bu iftiralardan kurtulmak için ve birilerine
ders vermek için öğretmenler yasal hakkını aramaya başlayacaklar. İşte
öğretmenleri yani devlet memurunu koruyan maddeler;
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)